İsrail’i Neden Destekledi? Ürdün’ün Başka Çaresi Yoktu
İran’ın İsrail’e yönelik drone saldırısı sırasında özellikle Arap ülkelerinin tutumu son derece dikkat çekti. Bu ülkelerin başında Ürdün geliyor tabii. Ürdün’ün İran’a karşı tavır alması değil, tavır alışındaki hız şaşırtıcıydı doğrusu. İslam ülkelerinin büyük çoğunluğunun “İran etkisine” karşı ABD ile işbirliği yaptığı sır değil. Donald Trump’ın giderayak sunduğu Filistinsiz barış (!) planı uyarınca, İbrahimi anlaşmalar gereği Arap/Körfez ülkelerinin İsrail’le ilişkilerini normalleştirdiği de biliniyor.
Yani Arap/İslam ülkelerinin İran’a karşıtlıkları “hayatın doğal akışına” gayet uygun. Sonuçta bu karşıtlıklarında bizim için sürpriz bir taraf yok. Ama yine de son yaşanan krizde Ürdün’ün bu kadar acele etmesinin nedeninin ne olduğunu merak ediyor insan. Bu soruya Ürdün’ün, neden İsrail’e destek verdiğini açıklayarak bir yanıt verilebilir ancak.
İlk neden tabii ki ülkenin askeri açıdan son derece zayıf oluşudur. İsrail’le bir savaş riskini göze alması beklenemez haliyle. Ürdün ekonomisi GSYİH’ye göre dünyada 89. sırada yer almakta. ABD tarafından desteklenen bir anlaşma sayesinde, İsrail girdilerini kullanan şirketler için Nitelikli Sanayi Bölgelerine sahip. Bu şirketler ürünlerini ABD’ye gümrüksüz olarak ihraç edebiliyor. Yıllar içinde 36 bin kişiye iş imkanı yarattı ki bu da nüfusu bir milyonun biraz üzerinde olan bir ülke için önemli bir gelişme. Müslüman Kardeşler’in hükümetin bu bölgeleri kapatması yönündeki taleplerine Ürdün hükümeti bu bölgelerin istihdam sağladığını belirterek karşı çıkmıştı.
Ürdün aynı zamanda İsrail’in güçlü müttefiki ABD’den en çok yardım alan ülkeler arasında yer alıyor. Böyle olmasına ragmen, Gazze’deki gelişmelerle ilgili olarak İsrail hükümetini eleştirdi. Öyle ki Tel Aviv Büyükelçisi’ni geri de çağırdı.
Ürdün’ün, İran’a, özellikle insansız hava araçları konusunda çıkışı aslında yeni değil. Yani İsrail’e drone saldırısından önce de İran’a, Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da yaptığı gibi “Ürdün topraklarında oyun oynama izni” vermeyeceğini açıklamıştı. Kral Abdullah, İran Devrim Muhafızları’nın Irak’taki İran yanlısı milisleri Ürdün’e karşı yönlendirmesinden duyduğu rahatsızlığı da dile getiriyor sık sık. Irak ya da Suriye gibi olmak istemediği içinde istikrar istiyor doğal olarak.
Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi’nin, şu anda odaklanılması gereken noktanın gerilimi düşürmek olduğunu, bunun ilk adımının da Gazze’deki “saldırganlığa”, Batı Şeria’daki “yasadışı önlemlere” son vererek “kalıcı barış” sağlayacak bir yolun bulunması gerektiğini söylemesi önemli. Bu Gazze trajedisinde aynı noktada olduğunu gösteriyor Ürdün’ün
Aynı Bakan’ın İran’a ait insansız hava araçlarının engellenmesi konusundaki şu sözleri de kaydadeğer önemde: “Ateş menzilindeyiz. Ürdün’e düşebilecek herhangi bir füze ya da mermi Ürdün’e zarar verecektir, bu nedenle yapmamız gerekeni yaptık. Çok açık konuşayım. Bu insansız hava araçları nereden gelirse gelsin, İsrail’den, İran’dan ya da başka herhangi bir yerden, aynı şeyi yapacağız.”
Yani Ürdün’ün tepkisi sürpriz değil. Ama İran’dan çok İsrail’e yakın olduğu da bir gerçek. İsrail’le her zaman sorunlu olan ilişkisi halen sürüyor, Amman’ın bu ilişkiyi tehlikeye atmaya niyeti yok. Yani sadece İran değil, örneğin Lübnan’da aynı şeyi yapsa, İran’a aldığı tavrı ona da alacak. Çünkü zorunlu. Çünkü gerçekten güçsüz bir devlet.
Hatırlayalım, Ürdün, BM Genel Kurulu’nun bölgenin bir Arap devleti, bir Yahudi devleti ile Kudüs Şehri olarak bölünmesini içeren kararının ardından 1948 yılında eski Filistin Mandası topraklarını işgal eden Arap Birliği ülkeleri arasındaydı. Savaştan sonra Ürdün, Batı Şeria ile Doğu Kudüs’ün kontrolünü ele geçirdi,1950 yılında bu bölgeleri resmen ilhak etti. Yaklaşık 20 yıl sonra, 1967’de, Ürdün ile İsrail Altı Gün Savaşı’nda yine karşı taraflarda yer aldı. Savaşın sonunda Ürdün Şeria ile Kudüs’ün kontrolünü İsrail’e kaptırdı. Nihayetinde 1994 yılında İsrail ile bir barış anlaşması imzalayarak Mısır’dan sonra bunu yapan ikinci Arap ülkesi oldu. Bu, İsrail ile Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü arasında bir barış süreci olan 1993 Oslo Anlaşmaları’ndan sonraydı.
Barış anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle İsrail ile Ürdün sınırlarını açtı. Bugüne kadar İsrail’in Ürdün ile paylaştığı 309 km’lik sınır en sakin sınır olarak biliniyor. İsrail ordusu bu sınırda sadece üç tabur konuşlandırıyor ki bu da yoğun bir şekilde askerileştirilmiş bir bölge için önemli.
Yani, İsrail’le diğer Arap ya da İslam ülkelerinin kuramadığı türden “sakin” bir ilişki yürütüyor Ürdün. Bunu da İran kaynaklı bir gerekçeyle bozmak istemiyor.
Zayıf olanın eline güçlüler masasında çatal, bıçak vermezler. Kaşıkla yapacak ne yapacaksa.
Ürdün’ün sadece kaşığı var.
Mesele budur.